Perşembe, Ocak 27, 2022

Bazı İnsanlar ve Mekanlar Sadece Fotoğraflarda Güzel


 Eski fotoğraflara denk geldim dün, kendimi ararken kaybolup, kaybolup durduğum zamanlara, kırılma noktalarıma baktım. ''Sahiden o zaman neler olmuştu da ben bu insanlarla bir araya gelmiştim?'' dedim.    ''Benim burada ve bu insanlarla ne işim var sorusunu onlarca kez zihnimde sorduğum anlara geri döndüm.  

 Dost gibi görünen ve benim için artık bir yabancıdan farksız olanlarla (hatta size diyebilirim ki dışarıdaki zararsız yabancıları bile onlardan daha çok sevebilirim) birlikte aynı karedeydim. 

 Geçmişimi kucaklamıyorum ama siz olmasanız daha az farkındalıklı bir hayat yaşayacaktım. 

Kitaplara bu kadar bağlanmayacak onlarla zihin açıcı sohbetler edemeyecektim. Hatta belki aşkı bile büyük lüks avmlerin veya semtlerin mekanlarında, restoranlarında arayacaktım. 

 Dostun; mutluluğunuzda da yanınızda olan ve bundan mutluluk duyan ve tüm içtenliğiyle mutluluğunuzu isteyen, sadece sizin acılarınızdan beslenmeyen insanlar olduğunu fark edemeyecektim.  Bu kadar fazla film izlemeyecek ''gerçek'' olan kendimi hiç aramayacak, kendimle yalnız kalmanın büyük bir lüks olduğunu bilmeyecektim. Her şeyden önemlisi yazı yazmayacaktım...

 Ne istediğini bazen bilememek biz insanların laneti ama en azından artık neyi istemediğimi biliyorum. Bunların hiç biri benim gerçeğim değil, belki hiç olmadı da, ben bu oyunun içinde uyum sağlamaya çalıştım. Kendini tamamlayamamış insanların nabza göre şerbet veren, aslında hiç de olmadıkları, sadece ''gibi'' göründükleri sohbetlerinin içine girdim.

Evet o eski başına buyruk beni özlüyorum, ''daha masum, insana dair daha inançlı, daha güçlüymüşüm'' diyorum ve biliyorum ki geçmişi değiştiremezsiniz yalnızca onlardan ders alabilirsin.

          O yüzden bazı insanlar ve mekanlar sadece Fotoğraflarda güzel... 

Herkes yerinde Sağ Olsun! 

LADY NIETZSCHE

 

Cumartesi, Aralık 25, 2021

Kayıtsızlık

  


Devlerin Kavgası

  Alçak gönüllü ya da gururlu insanlar arasında geçen hayat, bana yaşamın gerçek ve bir anlamı olduğunu düşündürürdü eskiden. Tabi bunun da ayırımları olduğunu çok sonraları fark edebildim. 

 Bu alçak gönüllü gururun aslında aşağılık komplekslerinden gelen, bize yansıttıkları bir yanılgıdan ibaret olduğunu bilemezdim... 

  Klasik söylenen bir söz vardır, ''insanoğlu kocaman bir hayal kırıklığıdır'' aslında derler. 

Beklentiyi ne kadar azaltırsanız azaltın, siz her zaman kendiniz gibi görmeye meyillisinizdir karşınızdakini. Bu bir beklenti değildir oysa, olması gerekendir, siz olması gerekeni yaparsınız fakat bir gün gelir sizi yanıltmayan parmakla sayılabilecek bir avuç insan kalır yanınızda.

O zaman fark edersiniz ki, ellerine ufacık bir iktidar, ufacık sizi ezebilecek bir durum söz konusu olduğunda hiç de gözünüzün yaşına bakmaz dışarıda kalanlar. 

 Bu herkes olabilir, bir filozof, bir felsefeci dahil, herkes. Hayat yanıltıcıdır, insan yanıltıcıdır, dünya yanıltıcıdır, gelip geçen iktidarlar yanıltıcıdır ama vicdanlar rahatsızsa, yani ilahi adalet denen şey ucundan biliniyorsa, haksızlık yapan kişilerin itirafları da kaçınılmazdır. Yüzsüzler devam eder, kompleksliler gurur yapar.

 Ben gerçek yaşamın kitap severler ve kitaplar arasında olduğunu düşünürdüm mesela ama bir yerde okumuştum. Sartre, Albert Camus'yle ortalık bir yerde tartışır. Onu aşağılar, yoksul olmasıyla dalga geçer, ''entelektüel camianın onu bir filozof olduğunu düşünmediklerini söyleyip durur.'' 

 Varoluşçu filozofların dehası Sartre ''ben burjuvayım oysa sen fakirsin, ben gerçek bir Fransızım, sen felsefeyi Cezayir'de okudun, bense Sorbone'da okudum gibi kıyaslamalarla küçümser. 

 O gün Combat gazetesinden atıldığını ve beş parasız kaldığı hakkında tek bir söz söyleyemez dertleşemez bile Camus. Verdiği tek cevap, gülümsemek olur. Sonra da sırtını dönüp arkasına bakmadan gider. Camus'nin gerçeği bunlardan hiç biri değildir. Kimilerine göre keskin bir çizgi gibi görünen şey Camus'un kayıtsızlığıdır. Aslında yaptığı kıskanılacak bir harekettir. Toplumdan onay almış olmak, onun için değerli değildir. Onaylanma kaygısıyla yaptığımız hatalara izin vermez. Sessiz bir baş kaldırıdır ama derinliği olmayan kimse anlamaz. Yalandan hikayeler yazmaz, ben buyum diye şov yapmaz, tek kelime etmez. Gülümser ve gider. Hayran kalınası bir davranıştır. 

 Sartre'ı da suçlayamam, bazı fiziksel özelliklerinden dolayı hayatı boyunca bir tek annesinin onu seveceğini sanır, o da onu başka bir adam için terk eder. Bence onaylanma duygusu o zamandan başlar ki bir felsefecinin yapmaması gereken bir davranıştır. Travmaları psikologlar tedavi eder, felsefeciler değil. Onlar sadece yaşadıkları acının dışa vurumudur ama kendileri uygulayamadığı için empati de çok da güzel bir şey değildir. 

   Camus'ye göre insan dünyaya uyumsuz, saçma, rastgele ve sıradandır. Akıl dışı ve bilinmezdir. 

 İnsanlar bilinmezliği sevmeyip, bilineni de hor görürler. Şımarıklaşırlar, laubalileşirler bazen çirkinleşirler.

  Zamanında kitabıma eklemek istediğim bir yazı vardı, sanırım bu konuya biraz anlam katıyor. 

İnsan kendine benzemeyeni sevmez. 

Kendine benzeyenden korkar. 

Kendine benzeyenle yarışır, 

Kendine benzemeyenle çatışır. 

Kendine benzemeyeni yargılar, 

kendine benzeyeni azarlar.

Kendine benzemeyenin ne yapacağını bilmez

Kendine benzeyenin de ne yapacağını o kadar iyi bilir ki ona karşı hiç bir zaman dürüst olamaz.

Nietzsche den bir alıntı yaparak kapamak isterim. ''Herkes benden bahsediyor ama gerçekte beni tanıyan yok'' 

İyisiyle, kötüsüyle kendini tamamlayamamışlara gelsin. Bu ara yine midem bulanıyor, dünya sağ olsun...

Nesrin Karyaldız











(telif hakkı yazara aittir)


 

Salı, Aralık 21, 2021

ZAMAN

 



   Bazı psikologlara göre ''zaman'' kavramı insanı iyileştiren bir güç. 

Haliyle aklıma takılıyor  ''zaman'' insanı; o zaman içerisinde törüpülüyor mu? 

Keskinleştiriyor mu? 

  ''Zamana bırak, zaman her şeyin ilacıdır'', durum çıkmaza girdiğinde kendimizi teselli ettiğimiz, avuttuğumuz yegane şeylerden biridir bu kavram.

 Biliriz ki 'o zaman' gösterecektir adaletini, çünkü herkes kendi hikayesinin masumudur...

 İyiye de zaman, kötüye de zaman... Oysa hayatın bir dengesi ve adaleti vardır bunu sadece zamanla ölçemeyiz. 

 Sorarım size 'zaman' nasıl başaracaktır onca gücün başaramadığını?

 Zaman sadece bizden alıp götürdükleridir, genelde insandan götürür, öğretir, öğrenmeyene de verilen sonsuz gibi gelen, oysa ölene kadar sürecek bir alandır.

 Zaman; hikayesinin  masumu olduklarına inananların cezasıdır oysa, değer bilmezliklerinin, yanılgılarının toplamıdır. 

 Bazen hafifleme, bazen de ağır bir yük olarak taşırız ''zamanında'' yaşadıklarımızı. Ön yargı oluşturan zaman, inanmamamıza sebep olan yine zaman

 Tahammülsüzlüklerimizi pekiştirir, çoğu kez de kıyas yaptırır, zamanında yaptıklarımızın, yapmadıklarımızın, cesaret edemediklerimizin pişmanlığıdır.

 Gerçek olan şey, zamana rağmen, bunlardan yaralanmadan başardıklarımız ve başarıp sonuca vardığımızda da o günlerde yaşananlardan dolayı, kendi değerimizi bilmememizdir.

Tabi farklı tip insanlar da vardır, zaman onların da lehine işler fakat geldikleri noktayı, sindirememişlikleri, sonradan görmüşlüklerini göze sokan, midemizi bulandıran da zamanın ta kendisidir. 

 Yıllarımız böyle akıp geçer, elbette ömrümüz de öyle... 

 İşte artık, o süreçte bırakırsın zamanı acı içerisinde. Mutlu anlarımızı da, mutsuz anlarımızı da çalıp giden teselli bulduğumuz zamandır o.

 Sen bırakmak istemesen de geçip gidecek olan tek şeydir... 

Geçen tek şey aslında 'o'dur, bir de varlığınız...

 ''Zamanı gelmemişti dersiniz, doğru zamanda yanlış insan ya da yanlış zamanda doğru insan'' dersiniz bahanelerimize en güzel kılıfı bulduğumuz yerdir o güvenli sandığımız alan.

  Zaman sadece geçmişte yaptığımız şeyleri sorgulama, belki yetmiş yaşına geldiğimizde, yaşadıklarımıza ve yaşayamadıklarımıza hayıflanmaktır. 

 Beni yanlış bulabilirsiniz, yoruma her ne kadar açık bir konu olsa da, aslında zamanla değişen bir şey yoktur, hep aynı sahneyi bilinçsizce bir başkasıyla tekrar, tekrar yaşar durursunuz, zamanında hiç yaşamamış gibi. Aslolan akıl ise aldatıcıdır, zamanın unutturduğunu düşünüp hep aynı hatayı yaptırır, fark etmediğinizde.

 Senden önce ve sonra da, kendini teselli ettiğin zamanları bir başkaları da yaşıyor ya da yaşamakta tüm bu insanların tek ortak noktasıdır ''zamanın tesellisi''.. 

  Her şey geçer doğru; travmalarla, mutluluklarla, hüzünlerle, kayıplarla geçer, sen bile geçersin değişmeyen tek şey zamanın sana hiç sormadan ilerlemesidir. 

Şimdi arkamıza yaslanıp kendimize zaman verelim nasıl olsa öleceğiz...

Nesrin Karyaldız..


ps: yıllar olmuş buraya yazmayalı özlemişim hem sizi hem ''zamandaki kendimi''

  


Öne Çıkan Yayın

Sevmekte yorulur

Sevmekte yorulur. Defalarca sana anlatmak istediğim şey buydu aslında. Bir elin hep kapının kulpunda olduğu için anlayamadın sen ...